Bir Zamanlar Alüminyum Altından Bile Daha Değerliyken Sonra İşler Nasıl Tersine Döndü?
3 mins read

Bir Zamanlar Alüminyum Altından Bile Daha Değerliyken Sonra İşler Nasıl Tersine Döndü?

Yer kabuğunun en yaygın üçüncü elementi olan alüminyum, sadece günlük eşyalarımızda değil; aynı zamanda pek çok endüstride de kullanılıyor. Şu an bir hayli uygun maliyetli olduğu için yaygın kullanılan bu metal, aslında daha önceden bulunmaz hint kumaşıydı!

Kullanılabilir hâle gelmesi uzunca bir süreyi bulan alüminyum, bir zamanlar gümüşten ve hatta altından bile daha değerliydi. 

Bugün altının, gümüşün önemini bilmeyenimiz yoktur.

Altın, gümüş ve platin gibi metallerle sıkça karşılaşıyoruz. Peki ya bu prestijli metal grubuna alüminyumun da bir zamanlar içinde olduğunu söylesek?

Evet, yanlış okumadınız. Alüminyum, geçmişte oldukça nadir bulunuyordu ve bu sebeple de çok değerliydi. Geçmişine indiğimizde tarihi 1800’lere kadar uzanıyor. Bilim insanları tarafından keşfedilip izole edildikten sonra bile alüminyum, oldukça nadir bulunan ve son derece değerli bir metal olarak kabul ediliyordu.

Roma İmparatoru Tiberius’un alüminyumu gördüğünde yaşadığı şaşkınlık, onun nadirliğini ve değerini anlamamızı sağlıyor.

Günümüzde kendisiyle o kadar sık karşılaşıyoruz ki, artık o kadar da değerli gelmiyor bizim için. Fakat bir zamanlar insanların elini attığında o kadar da kolay ulaşabildiği bir şey değildi. 19. yüzyılın başlarında saflıktaki formu çok nadirdi, doğal olarak çok da pahalıydı. 

O dönemlerde üretimindeki teknolojik sınırlamalar, onu bir lüks ve prestij sembolü hâline getiriyordu. Özellikle Fransa İmparatoru III. Napolyon, özel davetlerde alüminyum tabaklar kullanarak konuklarını etkilemeye çalışmış, Danimarka Kralı Christian, alüminyumdan yapılmış tacını taşımış ve Washington Anıtı alüminyum kapak taşıyla inşa edilmişti. 

Ancak tüm bunların aksine alüminyumun değeri, 19. yüzyılın ortalarında önemli bir keşifle tersine döndü.

Değerli metaller genellikle daha reaktif olmayan yapılara sahipken alüminyum, reaktif bir metaldi ve saf formda bulunması çok zordu.

1886’da Hall-Heroult elektrolitik prosesinin geliştirilmesi, alüminyum eritme işlemini ucuz, hızlı ve endüstriyel ölçekte üretime kolayca uyarlanabilir hâle getirerek bu sorunu tamamen çözdü.

Alüminyumun bu saflığını koruyarak izole edilmesi ve ticari amaçlar için uygun bir süreç geliştirilmezi uzun uzun yıllar aldı. Onu bu kadar değerli yapan, ender rastlanır olmasıydı. Bu prosesin geliştirilmesi ise zamanla alüminyumun üretimini kolaylaştırdı ve maliyetini dramatik bir şekilde düşürdü.

Ender bulunur oluşu, onu bir zamanlar zirveye taşımış olsa da bugün modern üretim teknikleri ve endüstriyel kullanımıyla alüminyum, günlük yaşamımızın ayrılmaz bir parçası hâline geldi ve zirveyi altına devretti.

Kaynaklar: The Atlantic, Slate

İlginizi çekebilecek diğer içeriklerimiz:

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir